Gürkaş, sosyal medyanın, zaman ve mekan sınırlandırması olmadan insanların birbiriyle yaptıkları paylaşımların bütününü oluşturduğunu belirterek, “Facebook, youtube, instagram, tumblr gibi birçok platformun yer aldığı bu ağda insanlar ne yaptıklarını, ne düşündüklerini, nerede olduklarını, ne hissettiklerini bir gereklilikmişçesine paylaşıyorlar. Başlangıçta normal seyrinde devam eden paylaşımlar, her geçen gün başka şeylere dönüşüyor.
Günlük hayattada olsa teşhircilik olarak adlandırılabilecek bazı paylaşımlar sosyal mecrada adeta zorunluluk haline geldi. İşin tehlikeli tarafı ise insanların kendilerini oldukları kimliklerden farklı göstermek için fazlaca çabalamaları. Bu çekilen fotoğraflardan, yer bildirimlerine kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Kişi kimi zaman olmadığı yerde kendisini etiketlerken, kimi zamanda çok daha gösterişli görünebilecek fotoğraflar çekebilmek için sınırları zorluyor.
Bu ise karşımıza idealize ettiğimiz (olmak istediğimiz) kimliklerimiz ile gerçekte olduğumuz kimliklerimiz arasındaki farkın açılması olarak çıkıyor. Yani gerçekte olmadığımız kimlikleri karşımızdakine sunmakla birlikte, kendimizi de bunun çatışması içinde buluyoruz.
Bir diğer taraftan artan teşhircilikle birlikte, karşımızdakini maruz bıraktığımız sözde gösterişli hayatımız, o kişinin kendisini diğerleriyle kıyaslamasına sebep oluyor. Bu kıyaslama sonucunda kendisini eksik ve mutsuz hissediyor. Yani yaptığımız gösterişli paylaşımlar arkadaşlarınızın mutsuzluğuna sebep olabiliyor” dedi.
Bununla birlikte paylaşımlarda cinsiyetler açısından da farklılıklar gözlemlendiğini kaydeden Gürkaş, “Kadınlar daha çok kendi fotoğraflarını daha iyi gösterme eğiliminde olurken, erkekler ise “hakkımda” kısmını daha çok önemsiyor. Buda günlük hayatta erkek kadın rolleriyle çok yakından ilişkili. Sosyal medya bir diğer tarafıyla gerçek hayatın içine yerleşmiş durumda, onu günlük duygulardan, ilişkilerden ayırmak çok da mümkün değil. Yapılan bir araştırmaya göre,Facebook durum güncellemesi, kitaptaki cümlelerden bir buçuk kat daha fazla hatırlanırken, yabancı birinin yüzünden iki buçuk kat daha fazla hatırlanıyor. Araştırmacılara göre bu oran, bellek performansı açısından dikkate değer bir fark. Bu durum sosyal mecraların ne kadar hayatımızın içinde olduğunun çok somut bir örneği” dedi.
Gürkaş, sosyal medya ve teknoloji bu şekilde ilerlerken kendimizi şu şekilde konumlandırabileceğimizi kaydetti:
“1) Sosyal Medya Diyeti
Hayata başkalarının güzel geçirdiği anları izleyerek geçirmek için gelmedik. Gün içinde kendinize sosyal medyasız anlar belirleyin ve o anlarda hiç sosyal medyaya girmeyin.
2) Olumsuz düşüncelerinizin ve duygularınızı farkına varın.
Kendinizi nasıl huzursuz hissettiğinizde bunun farkına varıyorsanız, sosyal medyada gezinirken de bunu yakalamaya çalışın. Başkasının fotoğrafına baktığınızda bu size iyi gelmiyorsa, o anki duygunuzun farkına varın.
Sosyal mecralarda gezinirken genellikle rahatsız eden duygu ve düşünceleri fark edip onlardan uzak durmak daha iyi hissetmenizi sağlar.
3) Doğal yaşam, spor, önemli insanlar sayfalarını takip edin.
Bunlar biz psikologların günlük hayatta da sıklıkla önerdiğimiz faaliyetlerden. Bunları aynı zamanda ekranda görmeniz arkadaşlarınızın gösterişli paylaşımlarından daha iyi gelecektir”.